A hole on the toilet wall: uzaklardayken

Sayfalar

oh my çok çılgın!

24 Ağustos 2009 Pazartesi

uzaklardayken

malum eskişehir'de uzunca bi süre kaldım ama ordaki zamanımla ilgili hiç bi şey yazmadım..
şu saatten sonra da yazmıycam zaten biliyosun sıkılıyorum önceden yaptıklarımı anlatırken ama eskişehir dolaylarında yazdığım notçuklar var ki bazısı oldukça uzun onları koyuveriyorum..


***

Saat gecenin üç buçuğu, şu saate kadar ananemin mayaladığı yoğurt için bekledim, ama zaten kendisi çoktan uyanıp yoğurdu açmış,tabii ben bunu anca tırıs tırıs odadan çıkıp tencereye bakmaya gittiğimde anladım.. olsun sorun değil, nası yapacağımı bilmiyodum zaten..

Bütün ev ahalisi uyurken ben de burada solitaire karşısında oturmuş, sevgilisi tarafından terk edilip, Las Vegas’a gidip bütün mal varlığını kumarda çarçur eden adam triplerinde “you’re all i want, all i need, you’re everythiiiiiing” diye sessiz sessiz bağırıyorum.. uykusuzluktan ölmek üzere olan bi insan için çok da mantıklı bi davranış değil farkındayım ama şu saate kadar dişlerimi fırçalamayı unuttum ve şu anda da tuvaletin oraya gidip, ağzımın içinin köpük dolu olduğu, savunmasız bi ahval içinde aynaya bakıcağımı sanıyosan yanılıyosun dostum.. yoo tabii ki böyle bi şeyi yapamam.. ama dişlerimi fırçalamadan uyuyamam da. Biliyorum bakteriler uyanıkken de aynı zararı veriyo zaten ama uyanıkken “dün gece yatmadan önce dişlerimi fırçalamadım beeen” vicdan azabını yaşamıyorum en azından..

O değil de bai solitaire’de çok kötüyüm yahu, 96 dolar içerdeyim şu an.. las vegas’ın bütün sezonlarını izlemiştim halbusem..

8 ağustosmuş bu

***

O değil de şu “ben bilgisayar kullanmayı sevmiyorum, kağıt kullanıcaksın, kalem kullanıcaksın yazarken”cilere “hayır arkadaş ben seviyorum klavye, öbür türlü elim kolum ağrıyo” diyince karşı karşıya kalınan “pis kolaycı.. yazı yazmak kolay mı, emek ister, çaba ister, yorulmak ister” bakışları ve çoğu zaman aynı içerikli cümleler var ya, işte onlar çok saçma.. kürek mi çekiyosun allasen, düşündüklerini yazıyosun işte.. zihininde tomurcuklanan düşünceleri unutmamak için çeşit çeşit sembollere döküyosun, bu.. çok da anlam yüklemeye gerek yok yani.. ha kağıt kalem seversin, ayrı bi duygu yoğunluğun vardır kendileriyle ilgili ona bi şey diyemem ama klavyecilerin günahı ne de ikinci sınıf vatandaş muamelesi görüyolar..? ama biliyorum ben hep yaşlı yazarlar yüzünden oluyo bunlar..

***


Ahan da resmen depremin onuncu yıldönümünde annemle televizyonun karşısında oturmuş oyuncularından toplasan üç tanesinin rol yapabildiği “unutulmaz” diye bi dizi izliyoduk annem de bi yandan gölette çekilmiş sahneleri gördükçe “yaa ben orayı çok seviyorum yaa, sanki hala bizim orasıymış gibi geliyo.. memleket gibi filan..” diyodu, sonra bi an durdu, akşamüstü “bak canım çok çekti.. nolur al bak nolur al.. hem belli olmaz ya bu gece ölürsem vicdan azabına dayanamazsın bak.. biliyosun, civciv iki saniyede öldü*, anlık bi şey bu, sonra dersin annemin son isteğini yapmadım, keşke yapsaydım diye” sözleriyle aldırdığı karpuzu kastederek “karpuz yiycen mi?” diye sordu, ben de efkarlı olduğumu ima eden bi el hareketi ve aslında zihnimin derinliklerindeki “allahım evin bu tarafından çok tırsıyorum.. keşke hiç çişim gelmese” düşüncesiyle “yiycem” dedim.. sonra annem karpuz koydu tabağa, ben onu yedim, şiştim, utanmadan buraya da yazdım.. evet çiftelerde hayat çok sıkıcı..

*civciv iki saniyede öldü: burada yazar minik kuzeninin beslenmek ve azıcık semirdikten sonra uygun bi yere göndermek amacıyla anane evine getirilmiş civcivini çok sevip, onla oynayıp, böğrüne bastıkta sonra, artık hayvanceğizi kendi türlerinin arasına salacakları gün, zavallının -ki kendisinin asıl ismi skörçıl şeklinde telaffuz edilmekle birlikte, şaban diyenler çoğunluktaydı- çılgın bi kedi saldırısına uğraması, evdeki anne figürünün kendisini kedinin elinden zor alması, yaraları derin olmamasına rağmen kalp atışlarının bi süre sonra durması şeklinde gerçekleşmiş olaya vurgu yapmaktadır.. korkunç olaydan sonra skörçıl’ı küçük bi kutuya koyup ayılacak mı, yoksa ölecek mi diye beklemişlerdir.. skörçıl ölmüş, iki kuzen kendisini anane ve babanelerinin bahçesine gömmüşlerdir..tam gömmeden önce yazar skörçılın hala sıcak olduğunu fark edip, annesine “anne bak hala ölmemiş olabilir hala soğumadı.. gömmeden önce biraz daha bekliyim mi?” diye sormuş annesinden “ölmüş bak vücudu katılaşmaya başlamış” cevabını alıp miniği gömmüştür.. o günden beri hiç tavuk yiyesi gelmemiştir, hatta tavuk yemek aklına geldiği anda skörçıl’ın mezarına yerleştirilirken sarsılan minik kafası ve kapalı gözleri aklına gelmektedir, ve yiyesi iyice kaçmaktadır.. ama kıyma yemiştir, yani bu durum sadece tavuk için geçerlidir..

2 küçük şişe sallanıyor:

nam-ı diğer dedi ki...

çılgın seni.

Büşra Mutlu dedi ki...

yaa yaa :d